26 Mart 2009 Perşembe

Geçmiş çok kolay oldu.
Birkaç kalitesiz film izledim.
Biraz şarap doldurdum.
Sigaram hep var, bir küllük dolusu izmarit.

Kafam hiç kocaman olmadı.
Oldu mu yoksa?

Hatırlamıyorum..

Oldu oldu. Debelendim.
Yorganımı çektim kafama kadar.
Durdum.
Ağladım.
Sev istedim.
Git istedim.
Gebermek istedim.
Vazgeçtim.

Kendime döndüm.
Çektim yorganı. Attım.
Koca bir nefes aldım.

Ben nefes alırken boğuldu. Geçmişim boğuldu.

O'nu gördüm.
Renklendi.
Disko topu gibi.
Gökkuşağı gibi.
Şelaleden akan su gibi bazı.
Berrak.

Bir ney sesi kulaklarımda.

Konuşmayı da sevmem.
Sessizlik, beni sana getiren.

Musluk.
Delikler.
Nereye gidiyor bu su.

Farelere..
Dört çizgili ızgaranın altından.

Bazen ben de dönüştüm. Izgara oldum.
Fare oldum.
Pis koktum.

Yosun. Yeşil ve dolanan.
Kaygan.
Bazen ben de oldum.
Yosun.
Takılmak istenmeyen.
'' Ordan geçme.'' denilen.

Siyah. Beyaz. Gri yok.
Mavi. Larcivert. Arası yok.

Ben varım.
Burda.
Sevişmek, karışmak..
İnlemek.
Hızlı hızlı nefes alıp vermekten dudaklarım kuruyana dek.
Dekten dönerken dudakların ıslatana kadar.
Saçlarını tutup terini silerken.
Kendime çekip, omzunu ısırırken.
Ben varım.

Aşk dolu bakarken.
Geçmişimi hatırlamazken.
Silik.
Hepli cümleler kurup hiçlikte birbirimizi bulurken.
Seni severken.
Burdayım.
Varım.
Seninleyim.

Hepsi senin.
Bebeğim!
Seviyorum.
Az kalır.





24 Mart 2009 Salı

16b49

Gözlerimi kapatıyorum.
Yeşil gözlerini görüyorum O'nun.
Minik ellerini alıyorum avcuma, öpüyorum avuç içlerinden.
Nerde olduğumun hiç önemi yok, O'nunlayım, yeterli.
Dışardan fransızca konuşan çocukların sesleri geliyor odanın içine. Anlıyorum ki Paris'teyim.
Dudaklarımız kenetleniyor, uzun ama yorucu olmayan bir yolculuğun başlangıcını anlatıyoruz birbirimize, sessizlikle.
Orada tek beden olmuş tenlerimizi örterken, gülümsüyorum. Seni seviyorum dökülüyor dudaklarımdan. Çok doğal..

Omzuna alıyor beni, uyuyoruz.. Hiç uykusuzluk çekmiyorum, en ufak bir rahatsızlık yok. Gözlerimi kapadığım gibi dalıyorum. Yanımda yatıyor ama rüyamda da görüyorum bizi.
Gün ışığı doldururken odamızı, istemsizce açıyoruz gözlerimizi. O anda. '' Çok özledim seni.'' diyoruz. Aynı anda.. Uyurken bile özledim diyoruz.

Hayatımda sevdiğime emin olduğum tek şey. Aradığım, istediğim her şeyimi kapsıyor.
Rakısından bir yudum alıp saçlarıma rasta yapıyor. Anlatıyor. Freud diyor, Paris diyor, boşver diyor, Latin Amerika ve koca bir yazın hayalini kuruyoruz.


Her şey kendiliğinden gelişiyor. Hiç bir zorlama olmadan. İçimiz sıkılmadan, yormadan.
Çok aşık oldum derken, aşkın bizim için ne kadar basit, klişe kaldığını farkediyoruz.

Şimdi tek emin olduğum şey var. Hep hayatımda kalmalı, bir odada yaşarken paylaşmalıyız tüm dünyamızı.

10 Mart 2009 Salı

- Mutlu musun?
- Mutluluk sürekli bir kavram değildir. Var, yok.
- Nesin?
- Çok mutluyum..
- Şimdilik?
- Epeydir..
- İniş-çıkış?
- Yok.. Hiç olmadığım, hissetmediğim gibi.
- Gibisi?
- Fazla.
-

4 Mart 2009 Çarşamba

Moan

İple oynanan bir oyun vardı. Karşında birisi durur ellerinde ipler dolanmış. Hadi şimdi çözerek bu ipleri kendi ellerine geçir der gibi durur.
Sonra işte belli noktalardan geçirerek ellerini, kendi ellerine alırsın ipi..

Ben bu oyunu hiç beceremedim. Hep öyle bakakaldım. Ama hep çok özendim.. Zaten bu tür olaylarda beceriksizim. Beceriksizlikten öte '' Öfh ne gerek var ya..'' havasındayım sanırım.

Dolambaçlı ipler, yollar. Gerenk yok.

- Napıyosunnnnn
- Hiiççç.. Kahve felan yaptım
- Kahve yapmak bir iş değildir. Yaparsın biter.. Napıyosunnn

Dank! O zaman ben gün boyu hiçbir iş yapmıyorum. İyi mi değil mi bilemedim..

Çevremde korkunç insanlar var. Kurumsal bir yerlerde içleri de kurumsallaşmış olarak, farkındalıklarını yitirerek çalışıyorlar. Düşünmüyorlar. Sadece '' Abi çok sıkıldım yaaee'' gibisinden söylemlerde bulunuyorlar.
Onlar gibi olmak istemiyorum.

Bir hayalim var.. Nasıl olacak bilmiyorum ama var. Amsterdam ya da başka bir yer hiç farketmez. Nereyi istersek, heryer olabilir, hiçbi yer olabilir. Aslında hiçbi yer olsun. Tam ''biz''lik. Gecemizi gündüzümüzü bilmeden nefes alalım tek bedende. Arada sırada orospu diye çağıracağımız bir kedimiz var. Gerçi sanırım O köpekleri daha çok seviyor. Ama ben korkuyorum.. Alışırım. Ne köpeklere, öküzlere, ruhsuzlara alıştım sonuçta.

Biranın sonunu içemiyorum. Daha bir acı geliyor. Acıyı sevmiyorum, kendime acı çektirmeye hiç hevesli değilim. Böyle beslenen insanlar var, acı çekerek.. Acı çekmeden hiçbir şeyin farkına varamayan ve dipte karanlıkta yaşamaktan içten içe hoşlanan.
Ergenken ben de öyleydim. Geçer..

Şöyle söylemişti bana; '' Bitti dediğin anda başlar her şey.''
Hakkaten öyle oldu. Hiç ummadığım, beklemediğim bi anda. İyiki oldu.

Şimdi Trentemoller - Moan dinlemenin ve O'nu düşünmenin tam zamanı. Gülümseyerek.. Ama biraz hüzün katmaya da başladı ruhum içime. Damla damla.

Yıllardır tanıyorum onu. Bedenimin içinden kayıp gidiyor. En kuytu köşelerimi keşfetmeyi biliyor. Tutkulu da. Bir de saf.. Aslında çok az bulunan bir ikili. Hem tutkulu hem saf.

Birini bu kadar çok istemek çıldırtabilir insanı. Ve insanlar asıl çıldırırken tam da kendileri olurlar.

1 Mart 2009 Pazar

Vasi


Sabah, özlenen güneş havası.
Bir de O'nun hep aynı samimiyet ve içtenlikle bakan gözleri.

Hayatımda tanıdığım en saf insan. Çok çok değerli.
Bilmiyorum bazen olur mu başkalarına da ama biraz psikopatça.. Mesela babamın öldüğünü rüyamda görüp ağlayarak uyandığım çok olmuştur (Not anymore!)
Hatta abartıp rüyamı kontrol edip '' Herkes siyah giyecek ama ben beyaz giymeliyim.'' diye düşündüğüm.

Bazen düşünüyorum işte.. Marmara Üniversitesinin taşlı yollarındayız, simitçinin önünde. Yerde gri conversli esmer bir beden yatıyor. Bakıyorum ki O! Ağlayarak koşuyorum yanına.. Hastanedeyiz şimdi. Diyorlar ki, organ nakli lazım. Alın verin hemen benimkini. Geberirim hiç sorun değil. Biraz kroca da geliyor şimdi kulağa. Ama hakkaten öyle.. Alın verin.

Yıllar geçti. Çok şey paylaşıp yaşadık.. Eski defter aralarından notlarımız çıkıyor..
- Acıktım.
- Ben de..
- Ama benim param yok..
- Nihahaha benim vaarrr.. Şimdi çikolatalı tost yicem üstüne de sigaramı yakıcam
- Ben de gidim de x'ten tekel 2000 alim bari ehehehe

Böyle saçma geyiklerimiz. Sonra çok üzülüp de sana yazmış olduğum '' Günde 3 öğün aldığım haplar gibisin.'' temalı yazılarım.

Şimdi itiraf etmekte zorlansak da.. Aşk bitti. Artık birbirimize aşık değiliz.. Ama sonsuz seviyoruz, güveniyoruz. Asla yarı yolda bırakmayacağımızı biliyoruz.

Bir keresinde eski bir sevgili kişisi telefonda bana bağırmıştı.. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Oturup 2 saat falan ağladıktan sonra, ''O'' bana hiç bağırmamıştı diye ağlamaya başladım bir de üstüne. Hemen msj attığımda anlayıp aradı vs.. Konuştuk, güldürdü beni yine.

Yani en zor anımda hep var. Hiç arkama bakmadan sırtımı yaslayabileceğim biri.

4-5 ay boyunca konuşmasak da sesimizi duyduğumuzda tutuk kalmıyoruz. Kalamayız ki.. Birbirimize karşı en ufak kötü bir şey yapmayacağımızı biliyoruz.
Bencil değiliz!


Hepsi bir yana.. Konuşmalarımızın ilk dakikası Naber gibi bilindik cümlelerle başlasa da kendi içimizde doaçlama bi tiyatro oynuyoruz hiç zorlanmadan. Naberden sonrasında hep kahkahalar var..

Kocaman turuncumsu, kahverengimsi bir köpek.. Tam arkasını dönmüş oturup, sigara yakmaya hazırlanırken benden duyulan Vasi!

En son geyiğimizin anısına.. Nice gülüşlere..