9 Kasım 2008 Pazar

Bu Kadar Değil.

Gençler eğleniyor muyuz?

yok hayır ben üstüme alınmıyorum bu sözü. eğlenmediğim gözle görülür bir şekilde ortada. Bana niye sorsunlar ki? görmüyorlar mı.

Geçmişe baktığımda sadece keyifli anlarımı hatırlayabilmem güzel.. Ne acısını, ne nefretini, ne de öfkesini.

Geçmişim iyiki var. Kimseye tek laf ettirmem. Haketmediğim şeyler yaşamış olsam da, kim hakettiğini yaşıyor ki zaten? Koruduğum o zamanlar beni seviyor gibi davranarak, and the Oscar goes to the ... lafını hakeden kişi değil. Kendim, hatalarım, pişmanlıklarım. Bencilce davranan diğer erkeklerden eksiği yoktu, fazlası vardı.. Fazladan yalanları. Şimdi fotoğraflarına bakınca tiksiniyor olsam da hayatı tam gaz yaşattığı için bana ve her sorunda doğrusunu gösterdiği için teşekkür de etmem lazım. Ama işte O'na değil.. Geçmişime.

Bugün Eternal Sunshine Of The Spotless Mind filminden konuşuyordu televizyona çıkabilen birkaç hödük. Gerçekten hödüklerdi. Neyse.. Zihnimden kazımak istediğim hiçbir şeyim yok! Herkes benim kuytu köşelerimde kalabilir. Saklanabilirler orada. Ben onları beyazlığa sarmalayıp iyi hatırlarım zaten..

Yine de ilişkilerde çirkefleşmek kadar tehlikeli bir şey yok.. İnatçı keçi. Hem ağzı da bozulmuş bu keçinin. Yazık lan diyor insan.. yazık.. Siz tutun temiz başlangıcım diye hissedin ama karşıdaki benim ilişki anlayışım bu değil, ayrı düşünüyorsak ayrılalım desin.. Ama o bunu hep diyor ki, şaşırmamak lazım. Ayrılalım.. Ne kolay lan. E hadi ayrıl o zaman? Pardon.. Ne duruyorsun? Duruyorsan hala niye o zaman boyundan büyük laflar ediyorsun kuzum? Atıp tutmak, bağırmak, kırmak ne kolay. Saygısızlaşmak. Çek elinii beeeee diye bağırabilmek. Öyle öfke ile dolmak ki sizi duymamak ve ardını düşünmeden konuşmak.
Büyüdükçe karşılaştığım erkekler gerçekten ruhsuzlaşıyor. Yok ben bu agresifliği çekemem, ben bunu kaldıramam.. O zaman senin sevgin neyi karşılıyor? Ya da senin sevgi anlayışın ne?
Peki ben niye bu kadar ufak ufak fedakarlıklar yapıp seni düşünüyorum!.. Neden tüm haftasonumu kapalı bir yerde hiç eğlenmeden, senin işin olsun diye harcıyorum.. Neden senin enerjini ben yükseltmek zorunda kalıyorum.. Neden kendimi hep 2. plana atıp senin ne istediğini bulmaya çalışıyorum.

Başkalarını da O'nun gibi mi sandın! Nah.. diyorum kendime.. Değer bilmek lazım.

Herkesin sevme şekli farklı işte.. Tam alıştım diyorsun, burası güzel, bir kedi gibi yerine yerleşip kendini bırakırken.. Çek elini bee..

Çektim. Elimi eteğimi her şeyinden, heryerden çektim.

Ne mutludur ki Kendini Kadınının Karşısında Yarı Tanrı Sanan Erkeklere!

5 Kasım 2008 Çarşamba

Sözde

Şarap insanı nasıl da uysallaştırıyor. Komik ama sevgilinin yapamadığını bazen bir şişe şarap yapıyor.

'' Biraz sev sakinleştir
Sevgilinim ben işte
Boşver sev sakinleşir
Sevgilim serzenişte ''

demiş Vega sakinleri. Pek de güzel demişler.. Serzenişlerimiz bitmiyor.. Beklentilerimiz.

Geçenlerde bizimkiler '' Mustafa '' filmine gitmişler. Bizimkiler dediğim annem ve babam. Beğenmemişler. Devrimlerinden bahsetmeliydi, kargaları kovaladığını biz de biliyorduk zaten diye eleştirdiler. Bu eleştirinin kaynağı aslında, film gözümüzün içine o kadar fazla sokuldu ki insanlara izleyince yetemedi. Aylar öncesinden fragmanları ve filmin müziği çalıp durdu. Haliyle, insansız biz, doyumsuzuz ve çabuk kirletiriz. Eleştirilerin odağı oluyor şimdi film. Gidip izlemedim.. Biraz ortalıkta adı az anılmaya başlasın izlerim. Yazarlar ise Can Dündar'a bir nev-i kokuşmuş liboş kukusu muamelesi yapıyor.

İnsanlardan önyargılarını ve beklentilerini askıya asıp öylece dolaşmalarını beklemek zor. Her ne kadar önyargısız bir insan olsam dahi hala cebinde çakı taşıyan ve Kasımpaşa'nın kabadayısı gibi ortalıkta dolanıp çiftçilere '' ananı da al git lan '' diyen Recep faşizimine olan önyargımdan kurtulmam mümkün değil. Atatürk büstünün altında '' Egemenlik kayıtsız şartsız Allah'ındır. '' hissayıtını veren, sınırları belli olan bir kişiliğe tarafımca başka türlü yaklaşılması mümkün değil.
Aziz Nesin'i bu sebeple takdir ediyorum. Di-li geçmiş zamanlarda kendisi ağır konuşmuştu ve tek ağır lafı da bu değildi ; '' Türkiye'de yaşayan insanların % 70 'i salak. '' Tabloyu ve istatistikleri görünce katılmamak elde değil.

Bunun yanında bir de devamlı oldurmaya çalışıldığımız, yamanıp durduğumuz Amerika'ya bakıyorum. Ordaki halk bizden de salak sanırım. Üstüste Bush'u getirmelerinden belli a dostlar! :)
Bakalım şimdi '' Obama '' yarışıyor.. Irk ayrımı istemiyoruz derken bile, '' aa ilk defa bir zenci başa gelecek Amerika'da '' diye hayrete düşmek bile ırkçılık kokmuyor mu? Ya da ben abartıyorum.

Bugün Southpark'ın bir bölümünü izledim.. Gelecekten insanlar 21. yüzyılın Amerikasına iş bulmaya geliyorlardı. Gelecekteki yaşam o kadar kokuşmuş ve işsizlik, cahillik artmış ki insanlar geçmişe dönmek istiyorlardı. Sonra birden yine düzen karmaşası.. Şimdimize dikkat etmezsek gelecekten medet ummak saçma. Hepimiz biliyoruz. Ama sözdeyiz.

Zaten bu yüzyılın gençliği sadece sözde. Bir bakıyoruz Facebook'ta herkesin profil fotoğrafı kırmızı ve beyazın dalgalandığı Türk bayrağına dönmüş. Sonra gruplara bakıyoruz.. Madımak Oteli katliamını kınayanlar mı derseniz, Ergenekon'a sövenler.. Ama bu arkadaşların hiçbirini meydanda bağırırken göremezsiniz. Genelde çay bahçelerinde toplanıp cesaret verici ama biber gazını görmeleri değil, adını duymaları ile kıçlarına kaçan demeçler verirler. O yüzden Facebook onları güzel temsil ediyor. Çünkü ordan kendilerine cop inmiyor. Ülkeyi böyle kurtarmaya çalışmak jelibon yemek gibi bir şey olsa gerek.

Lakin en önemlisi düşüncelere saygı duymak. Saygısız ve bir fikre körü körüne bağlanıp resmen kör olmuş insanların benden uzak durması dileğiyle..

4 Kasım 2008 Salı

Beklemeli Atlıkarınca


Kendime kızıyorum.
Bir kedi gibi boynumdan tutularak kaldırılıp başka bir düzene geçmeyi bekliyorum. Kızıyorum. Bacaklarım, ellerim en önemlisi de beynim! Bir boka yaramıyorlar son zamanlarda.
Hayaller hep var. Bir köşede duruyorlar. Evet benim kuytu köşemde. Çok var.. Üstüste yığıldılar. Bir tomar üçüncü kalite müsvette gibi. Tozlu.. Arada bir beynimde temizlik yapıp, gerçekçi davranmasam örümcek ağları da kaplayacak bekleyip duran hayallerimi.

Çevreme bakıyorum. Herkes bir umutsuzluk tribinde. İsterim ama olmaz yan cebime koy. İnsanlar bıkmış hayalkırıklığına uğramaktan. Belki de bundandır müsvettelerimi bekletiyorum. Soruyorum kendime onlar korkuyorlar peki sen? Yok! Korku yok.. Lakin çabam da yok.

Şu an için hayat koca boşluk. Belki kara delik. Ama ben ortasında ufak da olsa bir beyaz görüyorum. Değişsin artık hayat. Hız arabalarıyla çarpışan bir lunapark istediğim yok, balerinin eteklerinde başımın dönmesi de değil.. Kendi etrafında dönmeyen bir atlıkarınca! Evet.. İstediğim bu.. Ne çok yukarı kaldırıyor, ne de birden çok aşağıya. Daha bir dingin. Mutluluk verici.

Çaba sarfetmeye istekli, kırmızı saçlı, yüz kıvrımları belli olmayan bir kız gördüm.
Anlaşıldı.
Beklemedeyim, tamam..