22 Ağustos 2009 Cumartesi

Ntv, duy sesimi. Bana bir masal anlat baba.

Ntv beni işe alsın.
Sevsin sarmalasın
Öğretsin büyütsün.

Tamam işe almak dediysek staj da olur uu bebeğim.
Yeterki havasını solutsun
Kamerasını göstersin

Birinin asistanı da olurum a azizim
Bana işi öğretsin
Kahvesini de getiririm.

Sonra desinler bana
Finansal ekonomi masterı yapmadın mı sen a kazma
Piyasadan ver havadis çocuklara
Kamera açık haydi baksana.

Gülay Afşar'ın Cv sini bir bulsam izinden gitmeye çalışacağım da o mertebeye bile gelemedim.

Azcık araştırınca bulunuyormuş.. Gülay Afşar üniversitesi mezunu yazınca google a döküldü.
Amaaa...
YatIrImcIlarla hafta içi her gün 12.00-14.00 arasında CNBC-e ekranlarında buluşan Gülay Afşar, Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bölümü’nü bitirdi. 10 yıl süreyle finans piyasalarında aktif görev yapan Afşar’ın televizyon kariyeri 1997 yılında Kanal E’de başladı. Afşar, 1999 yılında CNN Türk’e transfer oldu. 2001 yılından bu yana CNBC-e’de ve aynı zamanda kanalın program koordinatörü...

Öhömm.. Baya bi kişinin Cv sini inceledim. Hele biri var.. Amerikada iletişim ve ekonomi mezunu, koçta mba yapmış.( Koçta mba 35.000 yetelee.. 3500 değil.bilginize.) Şimdi ben bunları görünce yerin dibine girdim.
Ben, Marmara ekonomi mezunu.. Galatasaray Üniversitesi Finansal Ekonomi yüksek lisansı yapmakta ve işsiz gezmeye devam etmekteyim. Bu da benim cv im. Melaba ben gerizekalı.
Tüm özgüvenimi aldılar.. Yahu zaten derdim para kazanmak değil.. Biraz paramız olsa sevgilimle bi sahil kıyısına yerleşir, evi hostel yapar, farklı insanlarla tanışıp, yelkenle denizde açılır, mutlu mesut yaşarız. Bizbize yeteriz.
Ama çalışmak zorundaysak da sevdiğimiz işte çalışalım değil mi.. Yok hayır. Ne istediğimiz bölümü okuyabiliyoruz ne de istediğimiz iş ....

What can i do, what can i say.

Didem in wonderland.. Hakkaten öyle. Ben uyuyayım.

16 Ağustos 2009 Pazar

panjur

Yağmur dolu küçük su kasecikleri.
Yemyeşil, toprak kokulu tarla.
Derme çatma bir köy evinin arkasında oturuyorum, ayaklarım yere değmez iken.
Su istiyorum.
Metal tasın içinde geliyor. Tiksiniyorum. Sudan tiksiniyorum.
Halbuki sabun kokuyor, benden temiz.
Elleri, yanakları kapkara bir kız gülümsüyor, tası uzatırken. Ayıp olmasın diye birkaç yudum alıyorum.
Sonra hiç konuşmuyorum.

Annemle mısır dolu tarlada geziyoruz. Domates seçiyor, mısır koçanlarını ayırıyor. O zamanlar uzaydayım gibi hissediyorum. Bilmediğim bir düzlem. Boyumu aşan otlar arasında uzağımı göremediğimden sonsuzlukta sanıyorum kendimi.

Bir tarlada kayboluyorum. Öte yandan içtiğim su aklıma geldikçe tükürüyorum, dudaklarımı elimle siliyorum. Hijyen kokusunu deterjan olarak belirlemiş aklım, yetmiyor sabun kokusuna henüz.

Ufaklıktan öğretiliyor mu yoksa insan kendi kendine mi algılıyor bu aşağılama, hor görme duygusunu. Sanki öğretiliyor. Ona dokunma, onlarla konuşma.. gibi cümleler duydum hep Mersin'de arka sokağımızda yaşayan çingeneler hakkında.
Kimin tabağı çanağı kaybolsa onlardan bilinirdi.

Yıldız diye bir kız vardı. Kocaman yemyeşil gözlü. Onun da teni kapkara. Uzun kirpikli. Çingenin kızıydı, benim ise oyun arkadaşımdı. Bazen bilmediğim, anlamadığım bir dilde annesiyle konuşurlardı. Banane ki.. Sek sek oynamak için beklerdim konuşmalarını bitirmelerini.

Eve gittiğimde anlamadığım o dili babamın da konuştuğunu duydum. Yıldız sek sek oynarken yek,du,sê, çar ... diye sayardı. Babam da.

Peki niye onunla oynamam kötüydü ki.. Neydi bu hor görme? Bizde mi istenmeyendik. Ama mahallenin en güzel, denize en yakın apartmanında, herkesin ortasında oturuyorduk. Gizlenmiyorduk, saklanmıyorduk. Ama kimseyle de öyle konuşmuyordu babam.

Aradan yıllar geçti.. Babam o dili unuttu galiba. Kürtçeyi. Bazen halamlarla bir araya geldiklerinde konuşurlardı. Yıldız da unutmuştur. Ben ise hiç bilmeyerek apolitik bir fanusta yetiştim.

Aman, sakın, karışma, yaklaşma.. Korumacılığın altında yatan hor görme ile büyüdüm sanırım.

Şimdi içebilirim o tastan sabun kokulu suyu. Ancak o çocuk akılla hor görülebilir. Dayatılır.
Bilinçsizlik ne kötü!

Bir de..
Korkuyorum. Aldatılmaktan. Gördüm çünkü bu cümleler benden önce söylenmiş. Uzun uzun anlatılmış.
Sen benim son aşkım olarak kalacaksın. ile biten uzun satırlar görüyorum. Nefessiz kalıp sıkılıyorum. Rüyalar görüyorum. Diğer yandan gözlerini görüyorum. Sakinleşiyorum.

Sağ yanıma yatıp düşünüyorum. Mutlak gerçeklik denilen mor ve kırmızı renkli sahtelikte yüzerken insan sarhoş oluyor. O yüzden sonradan '' Sarhoştum, hatırlamıyorum!'' diyebiliriz. Evet diyebiliriz. Önemli olan şimdinin gerçek olduğunu bilmek, inanmak. Gözleri anlatıyor gerçeği ama o eski sözler de çok acıtıyor.