16 Ağustos 2009 Pazar

panjur

Yağmur dolu küçük su kasecikleri.
Yemyeşil, toprak kokulu tarla.
Derme çatma bir köy evinin arkasında oturuyorum, ayaklarım yere değmez iken.
Su istiyorum.
Metal tasın içinde geliyor. Tiksiniyorum. Sudan tiksiniyorum.
Halbuki sabun kokuyor, benden temiz.
Elleri, yanakları kapkara bir kız gülümsüyor, tası uzatırken. Ayıp olmasın diye birkaç yudum alıyorum.
Sonra hiç konuşmuyorum.

Annemle mısır dolu tarlada geziyoruz. Domates seçiyor, mısır koçanlarını ayırıyor. O zamanlar uzaydayım gibi hissediyorum. Bilmediğim bir düzlem. Boyumu aşan otlar arasında uzağımı göremediğimden sonsuzlukta sanıyorum kendimi.

Bir tarlada kayboluyorum. Öte yandan içtiğim su aklıma geldikçe tükürüyorum, dudaklarımı elimle siliyorum. Hijyen kokusunu deterjan olarak belirlemiş aklım, yetmiyor sabun kokusuna henüz.

Ufaklıktan öğretiliyor mu yoksa insan kendi kendine mi algılıyor bu aşağılama, hor görme duygusunu. Sanki öğretiliyor. Ona dokunma, onlarla konuşma.. gibi cümleler duydum hep Mersin'de arka sokağımızda yaşayan çingeneler hakkında.
Kimin tabağı çanağı kaybolsa onlardan bilinirdi.

Yıldız diye bir kız vardı. Kocaman yemyeşil gözlü. Onun da teni kapkara. Uzun kirpikli. Çingenin kızıydı, benim ise oyun arkadaşımdı. Bazen bilmediğim, anlamadığım bir dilde annesiyle konuşurlardı. Banane ki.. Sek sek oynamak için beklerdim konuşmalarını bitirmelerini.

Eve gittiğimde anlamadığım o dili babamın da konuştuğunu duydum. Yıldız sek sek oynarken yek,du,sê, çar ... diye sayardı. Babam da.

Peki niye onunla oynamam kötüydü ki.. Neydi bu hor görme? Bizde mi istenmeyendik. Ama mahallenin en güzel, denize en yakın apartmanında, herkesin ortasında oturuyorduk. Gizlenmiyorduk, saklanmıyorduk. Ama kimseyle de öyle konuşmuyordu babam.

Aradan yıllar geçti.. Babam o dili unuttu galiba. Kürtçeyi. Bazen halamlarla bir araya geldiklerinde konuşurlardı. Yıldız da unutmuştur. Ben ise hiç bilmeyerek apolitik bir fanusta yetiştim.

Aman, sakın, karışma, yaklaşma.. Korumacılığın altında yatan hor görme ile büyüdüm sanırım.

Şimdi içebilirim o tastan sabun kokulu suyu. Ancak o çocuk akılla hor görülebilir. Dayatılır.
Bilinçsizlik ne kötü!

Bir de..
Korkuyorum. Aldatılmaktan. Gördüm çünkü bu cümleler benden önce söylenmiş. Uzun uzun anlatılmış.
Sen benim son aşkım olarak kalacaksın. ile biten uzun satırlar görüyorum. Nefessiz kalıp sıkılıyorum. Rüyalar görüyorum. Diğer yandan gözlerini görüyorum. Sakinleşiyorum.

Sağ yanıma yatıp düşünüyorum. Mutlak gerçeklik denilen mor ve kırmızı renkli sahtelikte yüzerken insan sarhoş oluyor. O yüzden sonradan '' Sarhoştum, hatırlamıyorum!'' diyebiliriz. Evet diyebiliriz. Önemli olan şimdinin gerçek olduğunu bilmek, inanmak. Gözleri anlatıyor gerçeği ama o eski sözler de çok acıtıyor.

0 yorum: